Aylin
New member
Lakırtı Yansıma Sözcük müdür? Bir Hikâyenin İçinden Bakmak
Sevgili forumdaşlar,
Hani bazen bir kelime kulağımıza öyle tanıdık, öyle bizden gelir ki; sadece sözlük anlamıyla değil, taşıdığı ruhla da içimizi ısıtır. İşte “lakırtı” da bana hep öyle gelmiştir. Çocukluğumda annemin akşam sofralarında, komşuların balkon sohbetlerinde sık sık duyduğum bir kelimeydi. Hep bir neşeyle, biraz da hafiflikle söylenirdi. Bu yazımda size küçük bir hikâye anlatmak, o hikâyenin içinde de “lakırtı”nın yansıma sözcük olup olmadığını tartışmaya açmak istiyorum.
---
Bir Akşamüstü Sohbeti
Kasabanın küçük bir parkında, sonbaharın altın sarısı yaprakları arasında buluşmuştu üç eski dost: Kemal, Nermin ve Hasan. Onları bir araya getiren, yıllardır bitmeyen tartışmalarıydı; dil üzerine, kelimeler üzerine, hayata dair düşünceler üzerine.
Kemal, mühendis kökenliydi. Hep çözüm odaklı, mantıklı, net cümleler kurardı. Bir sorun varsa strateji geliştirir, yol haritası çizerdi.
Nermin ise bambaşka bir pencereden bakardı. Psikologdu, insan ruhuna dokunmayı, empati kurmayı severdi. Kelimelerin duygu tarafına, çağrışımlarına önem verirdi.
Hasan ise biraz arabulucu gibiydi; esnaf kökenliydi, herkesle iyi geçinmek ister, söze daima “önemli olan gönül kırmamak” diye başlardı.
O akşamüstü de yine konu dönüp dolaşıp dile geldi. Kemal birden sordu:
“Peki sizce, ‘lakırtı’ yansıma sözcük mü?”
---
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Kemal sözü devraldı:
“Bakın, yansıma sözcük dediğimiz şey, doğrudan doğadaki sesin taklidiyle oluşur. Mesela ‘şırıl’, ‘gürültü’, ‘takır tukur’... Bunlar net. Peki ‘lakırtı’? Ben derim ki hayır. Çünkü ‘lak’ diye doğada bir ses yok. Bu tamamen soyut, insanlarca üretilmiş bir ifade. Stratejik bakınca mantık bunu söyler.”
Nermin ise hemen karşı çıktı. Gözleri ışıldıyordu:
“Olmaz öyle şey Kemal! Sen olaya sadece mantıktan bakıyorsun. Oysa kelimeler insanın içindeki duygudan da doğar. ‘Lakırtı’, işte o boş konuşmaların kulağımızda bıraktığı etkiyi yansıtıyor. Belki doğrudan bir sesin taklidi değil ama insanın zihninde bıraktığı yankının taklidi. Yani bu da bir tür yansıma değil mi?”
Hasan gülümsedi, dostlarının ateşli tartışmasına keyifle bakarak:
“Ben ikinizi de anlıyorum. Kemal haklı, çünkü köken bakımından doğrudan doğadaki bir sesin birebir yansıması değil. Nermin de haklı, çünkü ‘lakırtı’ dediğinde hepimizin kulağında bir ‘laka laka’ gibi bir boş ses canlanıyor. Belki bilimsel olarak değil ama gönülden bakınca yansıma gibi geliyor.”
---
Kelimelerin Ruhuna Yolculuk
Hikâyenin asıl güzelliği burada gizliydi. Çünkü üç farklı yaklaşım, tek bir kelimenin etrafında birleşiyordu. Kemal’in stratejik bakışı, Nermin’in empatik yorumu, Hasan’ın gönül köprüsü... Aslında “lakırtı” sadece bir kelime değildi; hayatı kavrama biçimlerimizi, bakış açılarımızı gösteren bir aynaydı.
Dilbilim açısından bakarsak “lakırtı”nın kökeni, doğadaki bir sesin doğrudan taklidi değil. Yani katı kurallara göre yansıma sözcük sayılmaz. Ama halkın dilinde, günlük yaşamda, sohbetlerin içinde öyle bir yankı uyandırıyor ki kulağımızda hep bir ses efektiyle yer ediniyor. İşte bu yüzden, kelimeler sadece kurallara değil, hislere de bağlıdır.
---
Sohbetin Ardından
Gece çökerken üç dost vedalaştı. Kemal hâlâ mantığından taviz vermemişti: “Lakırtı bilimsel açıdan yansıma değildir.”
Nermin gülümseyerek karşılık verdi: “Ama gönlümde öyle. Benim kulağımda hep bir ses yankılanıyor.”
Hasan ise ikisini de kucakladı: “Önemli olan kelimenin gönlümüzde uyandırdığı şey. O da bence yansımadan daha değerli.”
O gün parkta yaşanan tartışma, aslında hepimizin içindeki kadınca empatiyle erkekçe stratejinin, kalple aklın, duygu ile mantığın dansıydı.
---
Forumdaşlara Bir Soru
Sevgili dostlar,
Benim hikâyem böyle. “Lakırtı” kelimesi bana sadece bir tartışmayı değil, üç farklı karakterin hayata bakışını da hatırlatıyor. Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce “lakırtı” bir yansıma sözcük müdür, yoksa sadece günlük dilin sıcaklığında doğmuş bir ifade mi?
Belki Kemal gibi mantıktan yana olursunuz, belki Nermin gibi duygudan... Ya da Hasan gibi ortayı bulur, “önemli olan gönül bağı” dersiniz.
Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Gelin bu sohbeti birlikte büyütelim, çünkü bence kelimeler, paylaştıkça daha da güzelleşiyor.
---
Bu yazıyı okuyan herkesin gönlüne bir sıcaklık düşsün isterim. Belki de kelimeler, en çok bir araya gelip “lakırtı” yaptığımızda ruhumuzu şenlendiriyordur. Sizce de öyle değil mi?
Sevgili forumdaşlar,
Hani bazen bir kelime kulağımıza öyle tanıdık, öyle bizden gelir ki; sadece sözlük anlamıyla değil, taşıdığı ruhla da içimizi ısıtır. İşte “lakırtı” da bana hep öyle gelmiştir. Çocukluğumda annemin akşam sofralarında, komşuların balkon sohbetlerinde sık sık duyduğum bir kelimeydi. Hep bir neşeyle, biraz da hafiflikle söylenirdi. Bu yazımda size küçük bir hikâye anlatmak, o hikâyenin içinde de “lakırtı”nın yansıma sözcük olup olmadığını tartışmaya açmak istiyorum.
---
Bir Akşamüstü Sohbeti
Kasabanın küçük bir parkında, sonbaharın altın sarısı yaprakları arasında buluşmuştu üç eski dost: Kemal, Nermin ve Hasan. Onları bir araya getiren, yıllardır bitmeyen tartışmalarıydı; dil üzerine, kelimeler üzerine, hayata dair düşünceler üzerine.
Kemal, mühendis kökenliydi. Hep çözüm odaklı, mantıklı, net cümleler kurardı. Bir sorun varsa strateji geliştirir, yol haritası çizerdi.
Nermin ise bambaşka bir pencereden bakardı. Psikologdu, insan ruhuna dokunmayı, empati kurmayı severdi. Kelimelerin duygu tarafına, çağrışımlarına önem verirdi.
Hasan ise biraz arabulucu gibiydi; esnaf kökenliydi, herkesle iyi geçinmek ister, söze daima “önemli olan gönül kırmamak” diye başlardı.
O akşamüstü de yine konu dönüp dolaşıp dile geldi. Kemal birden sordu:
“Peki sizce, ‘lakırtı’ yansıma sözcük mü?”
---
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Kemal sözü devraldı:
“Bakın, yansıma sözcük dediğimiz şey, doğrudan doğadaki sesin taklidiyle oluşur. Mesela ‘şırıl’, ‘gürültü’, ‘takır tukur’... Bunlar net. Peki ‘lakırtı’? Ben derim ki hayır. Çünkü ‘lak’ diye doğada bir ses yok. Bu tamamen soyut, insanlarca üretilmiş bir ifade. Stratejik bakınca mantık bunu söyler.”
Nermin ise hemen karşı çıktı. Gözleri ışıldıyordu:
“Olmaz öyle şey Kemal! Sen olaya sadece mantıktan bakıyorsun. Oysa kelimeler insanın içindeki duygudan da doğar. ‘Lakırtı’, işte o boş konuşmaların kulağımızda bıraktığı etkiyi yansıtıyor. Belki doğrudan bir sesin taklidi değil ama insanın zihninde bıraktığı yankının taklidi. Yani bu da bir tür yansıma değil mi?”
Hasan gülümsedi, dostlarının ateşli tartışmasına keyifle bakarak:
“Ben ikinizi de anlıyorum. Kemal haklı, çünkü köken bakımından doğrudan doğadaki bir sesin birebir yansıması değil. Nermin de haklı, çünkü ‘lakırtı’ dediğinde hepimizin kulağında bir ‘laka laka’ gibi bir boş ses canlanıyor. Belki bilimsel olarak değil ama gönülden bakınca yansıma gibi geliyor.”
---
Kelimelerin Ruhuna Yolculuk
Hikâyenin asıl güzelliği burada gizliydi. Çünkü üç farklı yaklaşım, tek bir kelimenin etrafında birleşiyordu. Kemal’in stratejik bakışı, Nermin’in empatik yorumu, Hasan’ın gönül köprüsü... Aslında “lakırtı” sadece bir kelime değildi; hayatı kavrama biçimlerimizi, bakış açılarımızı gösteren bir aynaydı.
Dilbilim açısından bakarsak “lakırtı”nın kökeni, doğadaki bir sesin doğrudan taklidi değil. Yani katı kurallara göre yansıma sözcük sayılmaz. Ama halkın dilinde, günlük yaşamda, sohbetlerin içinde öyle bir yankı uyandırıyor ki kulağımızda hep bir ses efektiyle yer ediniyor. İşte bu yüzden, kelimeler sadece kurallara değil, hislere de bağlıdır.
---
Sohbetin Ardından
Gece çökerken üç dost vedalaştı. Kemal hâlâ mantığından taviz vermemişti: “Lakırtı bilimsel açıdan yansıma değildir.”
Nermin gülümseyerek karşılık verdi: “Ama gönlümde öyle. Benim kulağımda hep bir ses yankılanıyor.”
Hasan ise ikisini de kucakladı: “Önemli olan kelimenin gönlümüzde uyandırdığı şey. O da bence yansımadan daha değerli.”
O gün parkta yaşanan tartışma, aslında hepimizin içindeki kadınca empatiyle erkekçe stratejinin, kalple aklın, duygu ile mantığın dansıydı.
---
Forumdaşlara Bir Soru
Sevgili dostlar,
Benim hikâyem böyle. “Lakırtı” kelimesi bana sadece bir tartışmayı değil, üç farklı karakterin hayata bakışını da hatırlatıyor. Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce “lakırtı” bir yansıma sözcük müdür, yoksa sadece günlük dilin sıcaklığında doğmuş bir ifade mi?
Belki Kemal gibi mantıktan yana olursunuz, belki Nermin gibi duygudan... Ya da Hasan gibi ortayı bulur, “önemli olan gönül bağı” dersiniz.
Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Gelin bu sohbeti birlikte büyütelim, çünkü bence kelimeler, paylaştıkça daha da güzelleşiyor.
---
Bu yazıyı okuyan herkesin gönlüne bir sıcaklık düşsün isterim. Belki de kelimeler, en çok bir araya gelip “lakırtı” yaptığımızda ruhumuzu şenlendiriyordur. Sizce de öyle değil mi?